Giderek karmaşıklaşan kentlerimizde yaşam alanı tanımı, içerdiği anlam, eylem zaman ilerledikçe değişip dönüşmektedir. Bu yeni kent yaşantısının yaşam alanlarına ilk başta steril bir yorumla yansıdığını görebiliriz. Fakat çok geçmeden, durmadan gelişen ve çoğullaşan dünyada yaşam alanlarının sterilleşerek insan yaşantısından kopuk olmasının bu mekanları işlevsiz, tekinsiz alanlara dönüştürdüğü söylenebilir. Bu duruma çözüm olarak bileşenlerin hepsi bir araya getirilerek yeni bir yaşam alanı tanımı yapıldı. Yeni tanım, bütün bileşenlerin aynı mekansal bütün içinde katmanlaşması, kesişmesi anlamına geliyordu. Bileşenler çoğaldıkça bu bütün daha da karmaşıklaştı ve baştan çözülebilmesi için denetimli stratejiler üretilmeye çalışıldı. Yapı içinde yapılar, kent içinde kentler doğmaya başladı. Bu yapılar da bir bakıma insanlara programlanmış bir yaşam kompleksi sunmuş oldu. Bileşenleri ne kadar çeşitli olsa da önceden tüm kombinasyonların tahmin edilip belirlendiği (denetimli olma durumu), istenildiğinin aksine kentliyle etkileşime giremeyen katı yapılar yarattı.
Bu katı yapılar içinde barınma ihtiyacına yoğunlaştığımızda da günümüz insanına zıt düşen tasarımlar görebiliriz. Bunları sabit, kullanıcıyı kendisine adapte olması için zorlayan mekanlar olarak tanımlayabiliriz. Oysa bugün, insan bir kaplumbağa gibi yaşam alanını sırtında taşımak durumundadır. Yani en minimum-optimum ihtiyaçlarını karşılayacak ortamda ve dünyanın herhangi bir yerinde yaşamak üzere dönüşmüş, evrilmiş durumdadır.
Önceleri ortalama bir birey için temel yaşam alanı eviydi. Yaşamının tüm bileşenlerini evinde bulmak ve evinin kalıcı olmasını istiyordu. Günümüzde ise konut kavramı tüm yaşam alanını içermesindense yaşam alanının sadece bir parçası haline hatta zamanının içinde bir durak noktasına dönüşmüştür. Ve bu durak hızla değişen, bir yere ait olmayan, ama hızla şekil alabilecek bir potansiyele sahip olmalıdır.
Oluşum şekli itibariyle bir gecekonduyu ele alırsak; bir gecede karar verilip en minimum ihtiyaca göre ortaya çıkan ve içinde yaşanıldığı süre içerisinde istenildiğinde kullanım alanını düşey ya da yatay düzlemde genişletilebilecek potansiyele sahip bir yapıdır. Bu yapı aynı zamanda bir gecede yok olabilme durumunu da içinde barındırmaktadır. Bu oluşum ve yıkım süreci, öz itibariyle karmaşıklaşan dünyada ele almaya çalıştığımız konut- barınma durumuna karşılık gelebilir mi sorusunu akla getiriyor.
Konutun kullanıcı merkezli karmaşık ilişkiler barındıran bir dünyada oluşmasına mimarın etkisi ne olabilir?
İpek Kay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder