Tarihsel sürece bakıldığında, ilk mimari örneklerin, insan hayatının devamı için fiziksel çevreden korunmak amacıyla inşa edilen “barınma mekanları” olduğu görülür. Zamanla ortaya çıkan yeni gereksinmelerle çeşitli tipolojilerde yapılar ortaya çıksa da, mimarlığın özüne bakıldığında asıl ihtiyaç yine barınmaktır. Çevremizde görülen yoğun konut yerleşimlerinin hakimiyeti de bu sebeptendir.
İlk zamanlarda tekil olarak başlayan insan yaşamı, zamanla gruplaşarak küçük koloniler halinde yaşama, ardından bu gruplaşmaların da bir araya gelmesiyle günümüz kentsel yaşamına doğru bir evrim süreci geçirmiştir. Bu sürecin temelinde ise, insanın doğal-yapay çevre ve birbirleriyle olan ilişkisinin yattığı söylenebilir. Örneğin, ilk çağda yaşayan bir insan sadece doğal çevre ile ilişki kurmuş; mağaralarda barınmış; yaşamını beslenmek ve korunmak üzerine kurmuştur. Zaman içerisinde bu insan kendini geliştirmiş; diğer insanlarla da kısmi sosyal ilişkilerin kurulabildiği topluluklar halinde kendi yaptıkları yapılaşmış çevrelerde yaşamaya başlamıştır. Artan populasyon ve insanlar arası mutualist yaşamla beraber, yapay çevreler gitgide büyümüş ve ardından daha büyük ölçekli ilişkilerin kurulduğu kentsel barınaklar oluşmuştur.
Kentsel yaşamın moderniteyle şekillenmesinin ardından insan, toplumun bir parçası olarak bireyselliğini kazanmış ve kent ve kentliyle daimi bir ilişki içerisinde olmuştur. Evinin penceresinden karşı komşusuyla konuşmuş, her gün alışveriş yaptığı bakkal ile selamlaşmış, temiz hava almak için gezintiye çıktığı parkta sosyalleşmiş; kısacası kentsel yaşamın özünü, mahalle olgusunu yaşatmıştır.
Küreselleşen dünya ve 1990 sonrası uygulanan siyasi politikalar, kentleşme ve kentsel yaşam kurgusunu değiştirerek, insanları, birbirinden kopuk, ve kendi içine dönük bir yaşama sürüklemiştir. Bu sürüklenişin en büyük destekçiliğini de dışa kapalı konut yerleşkeleri yapmıştır. Kentsel yaşama ve kentliye daha iyi yaşam standartları sunduğu gerekçesiyle sayıları gün geçtikçe artan bu yatırımların tercih edilmesinin en önemli sebepleri arasında da güvenlik faktörü yer almaktadır. Konut blokları etrafına örülen ve güven duygusunun bu şekilde sağlandığı yüksek duvarlar, aynı zamanda birey ile kentsel yaşam döngüsü arasında da bir engel teşkil ederek, insanlar arası sosyo-kültürel ayrışmaya sebep olmaktadır.
Bu bağlamda, barınma kavramının beraberinde gelen konut üretim politikalarını, tarihsel bir süreç içerisinde değerlendirmemiz gerekmektedir.
Ege Durgun
Ege Durgun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder