Mimarlığın değişmez ve en temel problemi olan barınma ihtiyacı, varlığını konutla ve konut üzerine yapılmış çalışmalarla sürdürür. Makro ölçekten değerlendirmeye başlandığında göze çarpan en can alıcı nokta; yeni yaşam eğilimleri (ki ne denli sosyal oldukları tartışılır!) dolayısıyla oluşmuş konut bölgeleri, özellikle de sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş site alanlarının kent içinde kentlinin dâhil olamadığı, yine mimar eliyle tasarlanmış uzun gölgeli sorun ve sorgu alanları oluşturduğudur. Öbekleşen yaşamlar, kendi sınırları içerisinde dışarıdan soyutlandıkları yaşantıyı oluşturmakta ve dışarıyla olan bağlarını ve ihtiyaçlarını gittikçe koparmaktadırlar. Burada sorulması gereken asıl soru, sınırlardan önce kent içinde kentlinin dâhil olmasının ve kullanmasının sınırlandığı alanların olmasının doğru olup olmadığıdır. Kentin düşey ve yatay ara yüzlerinde kentlinin dâhil olabileceği alanların sınırlandırılması, kentli olmakla sahip olduğumuz haklara bir saldırı sayılabilir mi? Bu ve buna benzer sorular ne kadar çoksa da verilecek cevapların aralığı o denli geniş olacaktır. Çünkü bu durum kişilerin kendi algılarına ve beklentilerine göre değişir. Yani sadece mimarlıkla değil sosyoloji ve psikoloji ile ilgili de bir olgudur. Kentli hakkı gibi bir haktan söz edildiği takdirde yapılması ve üzerine düşünülmesi gereken ne olabilir? Bu soruyu cevaplamaya, konutların kamusal alanla olan bağlarını sorgulamakla başlamak yerinde olacaktır. Şahısların özeli sayılan noktalara kamunun ne oranda dâhil edilebileceği denemesi, üzerinde çalışılmaya değer, beraberinde çok soruya gebe bir konudur. Konut özeli korunarak yatay ve düşey ara kesitlerde tasarımlanacak kamusal alanlar, kente katılması yatay ara yüzdeki niteliksiz ada boşlukları ya da kamusal omurgaların olası tüm çeperlerinde sınanacak konutlarla ya da yeni nesil yaşam üniteleriyle sağlanabilir. Bu ve buna benzer ön düşüncelerle ortaya çıkan daha sosyal bir toplum yaklaşımı idealine de varılabilir. Toplumdaki madden oluşan ayrışmalar, kendi dünyasını geri kalandan ayrıştırma bencilliğini kısmi oranda ortadan kaldırabilecek uzun vadeli bir çözümün başlangıcı da olabilir. Uyum yavaş bir süreçtir. Birbiri içine geçmiş bu akışkanlık vasıtasıyla dönüşüm süreçleri hızlandırılabilir mi? Ya da dönüşüm için direnci kıracak dirençler şart mıdır? Geliştirilen öneri, kimliği gereği bu gibi soruların cevaplarını öğrenmemize de yardımcı olabilir… Topluluk konutları, rezidans ve yeni yaşam bölgeleri mantığı, kentlinin kolektif bilincinde yalnız kendi bütünlüğü ve çevresine olan dışlanmışlığıyla, bütün bir kent diline ait imgeleri silmekte ve aidiyet duygusuna zarar vermektedir. Ekonomik politikalardan ötürü geçirdikleri standartlaşma evrimi ise durumun vehametini açıklamak adına yeterlidir… Tasarım kararlarını verirken yönlendirici olduğu öğütlenen yönetmelik gerekleri, düşünülmesi gerekenleri göstermekten ziyade yapım yöntemini tasarımcının keşfinden çıkarıp dayatmaktadır. Özellikle konut bağlamında değerlendirildiğinde, mimarın kendi idealize konut yaşantısı anlayışının işlerliğini deneyebileceği ve zorunlulukları da tasarım girdisine dönüştürme eğiliminin, içeriği gereği önündeki en büyük engeldir. Bu durum, daha küçük ölçeklerdeki konutlarda da standartlaşmaya gidildiğinin habercisidir.
- Kent içinde kentlinin dâhil olmasının ve kullanmasının sınırlandığı alanların olması, toplumu nasıl bir tepkiye iter?
- Toprağın yapı üzerinde değerlendirilecek kadar değerli olduğu bir dünyada, insanların giremediği toprak parçalarının yapılanması kentli haklarına bir saldırı mıdır yoksa bir gereklilik midir?
- Kentli hakkı gibi bir haktan söz edildiği takdirde yapılması ve üzerine düşünülmesi gereken ne olabilir?
- Birbiri içine geçmiş bu akışkanlık vasıtasıyla dönüşüm süreçleri hızlandırılabilir mi?
- Kent politikaları gereği dönüşüm için direnci kıracak dirençler şart mıdır?
- Topluluk konutları, rezidans ve yeni yaşam bölgeleri, kentlinin kolektif bilincinde ne yönlü imgeler oluşturur?
- Yönetmelikleri, sınırlarını test edecek ve geliştirecek, tasarımcıya dayatmadan ziyade girdi oluşturabilecek bir otokontrol sisteme dönüştürmek mümkün müdür? Ne gibi bir yapılanmaya sahiptir?
- Özel - kamusal ayrımı nerededir veya nerede olmalıdır?
- Şehir ve bölge planlamasında konut gibi her daim yaşayan bölgelerin öbekleştirilmesi gerekli midir ya da gerekliliği nedir?
NOT: KENT BAĞLAMINDA YAPILAN GENEL DEĞERLENDİRMELER OLUP İSTANBUL’ U DA KAPSAMAKTADIR.
Ali İSTİKBAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder