Metropolleşme , gelişme ve sonucunda düzensizlik ve çarpık kentleşme kavramlarıyla talihsizce bir araya gelebilen , halen eşi benzeri bulunmayan şehir İstanbul ve bugün kentsel iyileşme adına sunulan yaklaşımlar . Acaba düzgün kentleşme adına doğru hamleler mi yapılıyor ? Politikalar , kenti anlamama , kent karakterini önemsemeden varoluşa ters yapılaşma yanlış adımlardan sadece birkaçı…
Politikanın çarpık kentleşme üzerindeki en büyük etkisi işsizliktir. Metropoller de tüm cazibesiyle çaresiz insanı kendine çekerken bu süreçte kentleri büyük bir köy haline getiren ‘’göç’’ kavramı ortaya çıkar . Kentin boş alanları izinli veya izinsiz gelişigüzel doldurulup , betonlaşırken diğer yandan fiziksel ve sosyal açıdan çöküntü sürecine girmiş bu alanları yaşatma süreci başlar .Ve bu çabanın olumsuz bir sonucu olan ‘’soylulaştırma’’ kavramı ortaya çıkar.
Köhneleşmeye başlayan konut alanlarına daha üst sınıfları yerleştirme olan soylulaştırma kavramı neredeyse 25 yıldır İstanbul’da görülüyor . Önceleri Arnavutköy , Bebek gibi semtlerde tek tek konut satın alınıp karakter değiştirme olan eylem, boyutunu arttırmış ve günümüzde kamu girişimcileri öncülüğünde ,dönüşüm projeleri ile tüm kenti sarmıştır. Bir zamanlar küçük yerleşimden insan çeken kent, ardından o insanı itmeye başlamış , gitmeye zorlamıştır . Dar gelirlilerin de o mahallede kalmalarını sağlayacak mekanizmalar oluşturup kaynaşmayı sağlamış olmaz mıyız?
Rant ve kar amacıyla tasarlanan projeler bizleri teker teker tüketiciye ,yaşadığımız kenti de bir pazara dönüştürmüyor mu? Kenti alışveriş merkezi , otel , müze ile doldurmak yerine kültürel sürekliliği sağlayıp kimliğini korumak önemli değil midir ? Burada sosyal eşitlik kavramının biraz olsun devreye girmesi gerekmiyor mu?
Diğer yandan yoğun nüfus artışına çözüm olarak ortaya çıkan ekonomik-hızlı üretimin parçası toplu konutların görsel ve estetik algıya cevap verdiğini söyleyebilir miyiz?
Tartışılması gereken bir başka kavram ise zoning yani kullanımların ayrı bölgelendirilmesi . Kent merkezinin sürekli canlı ve yaşanır olması için konut ve ticari alanın oranlı ve uygun şekilde bir arada olmasına izin verilmesi günün her saati canlı ve yaşayan mekanlar elde etmeyi sağlamaz mı ? Bölgelendirme ile kente konuşlanmış ticari bir alan çalışma saatleri sona erdiğinde terk edilmiş bölge haline gelir ve güvenlikten bahsetmek zorlaşır ve bu noktada ‘’güvenlikli site’’ içine sıkışan yaşam insanların iletişim halinde bulunduğu mahalle-sokak-park gibi alanları yok etmeye başlar . Bunlar dışındaki alanlarda varoşlaşmaya yüz turar .
Toplu konut ve yeni yaşam bölgeleri mantığı ne derece verimlidir ?
Konut tasarlarken kent karakterini önemsemek gerekiyor . Yapıları çevrelerinden bağımsız düşünemeyeceğimiz gerçeğiyle konut ve kenti bir bütün olarak algılamak İstanbul’un ihtiyacı olan çözümlere ulaşmada fayda sağlamaz mı?
Ezgi Bay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder