Teknik olanaklar sayesinde üretim tipleri değişti. Metalar oluştu. Tüketim, üretimin devamı olma özelliğinden sıyrıldı. “Ev” nesiller boyu barınılan aile mekanı olmaktan çıktı. Geçici bir meskeni tanımlıyor artık. Bireyin o anki koşullarına bağlı olarak seçtiği mekan oldu. Bunlara bağlı olarak kentsel hafıza “ev”leri daha silik kaydediyor. Bireyin toplumsal hafızası zayıflıyor, görsel belleği bilgileri daha hızlı tarıyor. Kentin boşalma noktalarının nelerle dolacağını bilmek imkansız. Bu durumda kentin özünün sürekli değişen parçalardan oluştuğunu söyleyebilir miyiz? Kentin bu değişkenliği aynı zamanda fırsat eşitliği sağlamada bir araç mıdır?
İnsanın nüfusunun yarısından fazlası artık kentlerde yaşıyor. Tüm bu insan yükü kentlerde konut alanlarında kendisini nasıl gösteriyor? Mevcut yapılara ekler alarak değişme durumu pek çok ölçekte görülüyor. Konut alanları kente eklemlenerek veya çöküntü bölgelerinde oluşuyor. Eklemlenmelerle, çöküntü bölgelerindeki konut tipolojileri arasında bir farklılıktan söz edilebilir mi?
Kimlik bunalımlarının konutla ilişkisi çokça kuruluyor. Konutların bireyin kimliğinin bir parçası/göstergesi/tamamlayıcısı olduğu algısı ne kadar nesnel bir veri sağlayabilir?
Yapım ve yıkım hızının artışı bugün çok rahat okunabiliyor. Kentin ürünlerin ve emeğin değiş tokuşundaki rolü büyük. Üretim biçimleri üretim hızına uyum sağlayabilecek şekilde kendini adapte ediyor. Bunun mimarlık ortamına katkısının olumlu olduğu söylenebilir mi? Üretim biçimlerini dönüştürmek veya yeni modeller üretmek mevcut ortamda ne kadar gerçekçi olacaktır?
Distopyalarda konutlar ve kentler bolca betimlenmektedir (bkz. Biz , Zamyatin, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ,Orwell). “Biz” de dikkat çeken şeffaflaşan ve adeta perspektif içinde kendini kaybeden mekanlardır, bireyler kendini bu sistemin içinde bulmaktadırlar ve kendilerine alternatif oluşturmayı düşünmemektedirler. Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’te de benzer bir ortam vardır. Günümüzün mekan kurgusu da bizi başka türlüsünü düşünemez hale getirmekte midir? Kentlerin gittikçe kendine kapalı hale gelmesi, kenti oluşturan duvarların “bariyer” ve “engel” niteliğinin çokca öne çıkıyor olması bireylerin yaşamında nerede durmaktadır?
a.nil.şensu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder