İki kıtayı birleştiren İstanbul derken, aslında bir yandan insanları birbirinden uzaklaştıran günümüz konut anlayışının çelişkilerini yaşamaktayız bu şehirde.
Her birinin diğerinden daha nitelikli olduğu mesajı verilen, kişiye yaşam standartlarını belirlemesine imkan bırakmayan, belirlenmiş standartlar içine insanı dahil eden yeni konut bölgeleri bugüne kadar edinilmiş kent dokusunun çok dışında bırakılmış ve kendine büyüyecek yeni yerler arayışına girmiştir. Bu büyüme ise 1980’lerden günümüze İstanbul’un yüz ölçümünü 1800km2 ‘den 5300km2 ‘lere kadar çıkartan bir artışa neden olmuştur.
Birbiriyle doğru orantılı olarak ilerleyen konut ve göç artışı şehrin nüfusunu da dört katına çıkararak İstanbul’un içinde yeni, kentsel dokudan yoksun, sosyal altyapı ağına takılmadan kullanıcısında İstanbul hafızası oluşturmayan ve insan ihtiyaçlarının en temellerinden olan barınma unsuruna aynı anda hem en yakın ve hem de en uzak oldukları bölgeler oluşturmuştur. İstanbul’un içinde yeni, küçük konut kentleri kurulurken bu sayede ‘İstanbullu olmak’ sözü tartışılır hale gelmiştir. Zaten göçle İstanbul’a yeni katılan insanlar, düşük fiyatlara vaad edilen bu konutlar ile kentin çeperlerine takılıp henüz karşı kıtaya ulaşamaz olmuşlardır.
Konut piyasasındaki bu artış ve dönüşüm , 1950’lerde başlayan nüfus artışıyla ortaya çıkan gecekondu kavramıyla da arasına yüksek bloklar çekerek , bir bölgedeki farklı kullanıcı tipleri arasında meydana gelen gelir kutuplaşmasını tek karede ortaya sermektedir. Henüz bu dalganın yayılımı sürmekte olduğundan sonuçlarıyla net olarak karşılaşamasakta, neden olacağı toplumsal ve mekansal çatışmaların sinyallerini gün geçtikçe daha da görmekteyiz.
Geleceği düşünmeden, varolanın üzerine mevcutu yerinden ederek ya da kendine yeni yerler bulup genişleme mantığıyla yayılan günümüz konut dokusu, kentsel boşluk kavramını yok saymaktadır. Kentin geleceği dahilinde düşünülerek bırakılan boşlukları, ortak alan kullanımlarını, tarihi dokuyu göz ardı eden, İstanbul’a eklenirken kent potansiyellerini dikkate almayan, gündelik yaşantı içinde konut kullanım sürelerinin en aza indiği bu günlerde, kullanıcı eylemlerini de en aza indirerek barınma kavramını sorgulatan bu akımın bir patlama ve evrimle noktasına sahip olduğu ve onu beklemekte olduğumuz hissedilmektedir. Fakat bu süreç içerisinde İstanbul en az zararla nasıl çıkabilir sorusunun cevaplanması ve önlemlerinin alınması gereken en önemli noktadır.
Selin Şentürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder