Bir illüzyonist avcunun içine bir mendil saklar. Ve çekmeye başladığında birbirine bağlı, farklı renklerde pek çok mendil çıkar avcunun içinden. Mimarlık üzerinden kent-konut tartışmasını da bu illüzyona benzetiyorum.
Konunun ‘Kentsel Konut’ olması, kent-konut, kentli-konut ikilemelerini sorgulamaya itiyor beni. Bugünün kenti ve kent içinde öznenin davranışları ve bu davranışları içinde konutun biçimlenişi. Kentli kimdir? Nasıl bir yaşantı öngörür? Nasıl bir kamusallıkta varolabilir? Nasıl bir konuttur kentlinin konutu?
Gündelik hayatın radikalliği tek bir durum üzerinden konuşmayı olanaksız kılıyor gibi. Hele ki değişken ve devingen hayatlarımız içinde. Konut içinde yaşantı üzerinden, bu yaşantının kamusal yaşantıya sıçrayışları ya da tersten gelen bir etkiyle kamusal alandan konuta yönelen bir etkileşimler sorgulanabilir gibi duruyor. Yaşantının gündelik kesitleri içinde yaratabileceğimiz ara durumlar üzerinden bir tasarımcı olarak varolabiliriz gibi geliyor. Aslında konu tasarımcının varolma savaşından öte günümüz insanının, kentinin ve yaşantılarının içinde yaratılabilecek “mikro ölçekli, tekil ve çoğulcu uygulamalar”. Konut üzerinden beden-konut irdelemesinin yapılması, bu ilişkinin yaşantılar üzerindeki etkilerini sorgulamak, bireysel ve gündelik yaşantı üzerinden kent içindeki kamusallık sorgusuna geçmek..
Peki İstanbul kentinde konut? İstanbul üzerinden, su-kent oluşu üzerinden farklı su tiplerinin farklı konut tipleri oluşturduğunu söyleyebilir miyiz? Oluşturmadıysa sebeplerinin irdelenmesiyle su-kent ilişkisinin de katıldığı yeni bir konut modeli oluşturulabilir mi? Boğaz, haliç, kanallar.. farklı su durumlarının yaşantısal karşılıkları ve oluşturacağı konut tipleri..
Tuğçe Şahin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder