E

Konut- İnsan İlişkisi konut ve kent Sosyal Ayrışma kentsel dönüşüm soylulaştırma tüketim nesnesi olarak konut alt gelir grubu göç kapalı site kapalı siteler kentsel algı kentsel yaşam rota Ait olma durumu Toplu Konut algı barınma-yaşama fiziksel sınır gecekondu genişleyen konut sınırı konut niteliği konutun tüketimi sosyo-ekonomik statü sınır Özel - Kamusal Sınırı çarpık kentleşme Kamusal Omurga Çeperinde Konut Sosyal Adalet Toplum-Kent İlişkisi durak dışlanmışlık etkileşim gelecek tasarımı hafıza kamusal alan kent çeperleri kültür katmanı mahremiyet metropol sosyal eşitlik sürdürülebilirlik toplumsal sınır yap-sat yaşam kalitesi üst gelir grubu ütopya 3. boyutta mülkiyet Bellek Ekosistem Kent ile Konutun Kesiştiği Alanlar Kentin Yatay ve Düşey Arayüzleri Kentli Hakkı Kentsel Doku Ne Yönde değişiyor/Değişmeli Kişiselleşme Kolektif Bellek Korunaklı Yerleşimler Metropolde Konut İhtiyacı anlam beden deneysel konut dinamik konut disiplinler arası yaklaşım distopya dönüşüm düşeyde yükselme ekonomi ekonomik strateji evsiz farklı kültürler fonksiyon future systems geleneksel kavramlar gelir kutuplaşması genius loci geçirgenlik geçmiş ve şimdiki gobi-gobi görüngü gündelik hayat istanbul istanbul'da yaşam kamusal - özel aralığı kamusal eşik katmanlaşma kent bileşenleri kent karakteri kent merkezi kentli kentsel boşluk kimlik konut sloganları konut tipolojileri korunaklı konut küresel kentler mahalle olgusu marka projeler mekan mekan antropolojisi mevcut modeller moda monotonluk müdahale norm okumalar reklam residence resilin sentetik mekanlar simülasyon sokak-konut ilişkisi sosyal entegrasyon soyutlanma su-kent sürdülebilirlik tanımlı mekan tasarım projeler toplumsal mekan tüketim çılgınlığı yeni konut siteleri yuva zoning Öbekleşme çok kültürlü kent üretim

23 Kasım 2010 Salı

metin: gülşah.aykaç-ipek.kay-a.nil.şensu


MTS PROJE1.2010güz-gülşah.aykaç-ipek.kay-a.nil.şensu

Hegemonya toplumsal bireyin eylemleri/eylemsizlikleri üzerinden kendini tekrar tekrar kurgulayan bir sistemdir. Bireyin hegemonyaya kendini bırakması da tekrarlı biçimde kendini üreten bir durumdur. Gündelik yaşantının kurgusu bu üretim araçlarındandır. Bireyin kent içinde “kimlikli” olarak varolma şekillerine bakıldığında mülkiyetin izleri görülmektedir. Oy vermek veya herhangi bir bürokratik işlem için ikame ispatı belgelerine ihtiyaç duyulması bunun örneklerindendir. Mülkiyet sahibi olmanın bireyin fiziksel veya duyusal ihtiyaçlarının karşılandığı bir mekanda rahat edebilmekten çok öte bir anlamı vardır. Mülkiyet ve sabitlik, bireyin bugünün olağan yaşantısında edindiği alışkanlıklar ve güvenlik mekanizmalarıdır.

Kentsel konut, kent içinde konumlandığı yere göre pahası değişen ve mülkiyet olgusunun içinde sıkışıp kalan “ev” olarak tanımlanabilir. Başka deyişle; ev, otoritenin paha ve mülkiyet yolu ile meşrulaştırdığı politik bir araçtır. Bu araç aile için üretilir ve böylelikle toplumsal düzenin çekirdeği kabul edilen evlilik ve aile kurumunun bir yaşantıya dönüşmesi sağlanır. Bu durum konut tipolojisini katı bir şekilde sınırlarken bireyi de ikamet ettiği sürece kabul edilen kültürel bir düzenin içine sokar. Konutun ne olduğu üzerinde düşünmek istediğimiz zaman konutun ne olmadığından da yola çıkabiliriz. “Konut”, “yurt” değildir, “hapishane” değildir, “hastane” değildir. Tüm bu mekanlar uzun süreli ikamet mekanları olmalarına rağmen, bizim için “konut” tanımına giremezler. Bunun sebebi bireyin alışkanlık edindiği mülkiyet mekanizması dışında kendini tanımlayamaz hale gelmesi midir? Eğer öyleyse, hegemonyayı mekanizmalarından biri olan mülkiyetin sınırlarını kırarak bireysel varoluşu yeniden tanımlayabilir miyiz?

Bu soru ilk olarak doğrudan hegemonyaya müdahale etmek ve bir yarın kurgusu oluşturma denemesi ile irdelendi. Ev-iş-yol üçlü dinamiğindeki yol bileşeninin kentte eritilmesi, politik olarak nasıl kurgulanır sorusu soruldu. Yeni bir hegemonik düzen kurulup bireylere işlerine yakın bir sabit hacim verildiğinde, metropol başka bir otoritenin kurgusu haline dönüşür. Neo-liberal olarak kelimeleştirdiğimiz, ekonomik ve politik durumun kentlere kattığı bazı artı değerler ve farklı dinamikler vardır. Yeni bir hegemonik düzen, kenti konut, konutu sadece bir mahremiyet hacmi yapmayı becerebilse dahi, dinamik bir İstanbul’u üretemeyecektir.

Bir başka adım, bir takım mantık haritalamaları yaparak; bütüncül ilişkilendirmeler yapmak ve kendi konut, iş ve yol deneyimlerimiz üzerinden bulunduğumuz mekanlarda hegemonyanın ve bedenin özgür etkisini analiz etmek oldu. Bireyin hareket haritasında kesişim alanları ve köprü mekanlar ile karşılaşma olasılığının fazla olduğu istasyon mekanlar vardır. Köprü mekanlara örnek olarak ulaşım araçları, istasyon mekanlara örnek olarak ise okul ve en çok gidilen kafe verilebilir.

Konut aynı zamanda sabit bir noktayı da tanımlamaktadır. Sabit noktalar olmaksızın egosantrik ve temassız bireyler olmak çok olasıdır (Norberg-Schulz). Evsizleri ele aldığımızda onların mülkiyete ait olma durumuyla kendilerini tanımlamadıklarını görüyoruz. Evsiz kente ait olan kişidir, kenti mesken edinendir ve bedenini kente ait uygun noktalara geçici olarak yerleştirerek var olabilendir. Egosantrikleşmemiş fakat mülkiyetin tanımını da parçalayabilen bireyler nasıl bir kent düzeninde var olabilir?

Konut politikasının bağlı olduğu ulusal ve küresel etkiler, kültürel düzenin içinde olmanın yanısıra bedenin manipulanduma dönüşmesine neden olur. Kumanda edilen beden, ev-iş-yol üçgeninde hareket eder. Hareket ederken evden yola, yoldan işe ve tam tersi eklemlenmeler yaşar. Temas, üretim alanları ve aidiyet yaratılan alanlar çok azdır. Bunun yerine çoğunlukla, zaman algısı kurgulanmış bir yaşantı ve yol deneyimi egemendir. Bedeni manipulanduma dönüştüren hegemonyanın mülkiyet olarak algılanan kentsel konutunun katı sınırları kente dağıtılabilir mi?

Hegemonya, mekanizmalarıyla işlerlik kazanmaktadır. Bunlar okul-diploma, iş-maaş, ev-mülkiyet, yol-durak gibi düğüm noktalarıyla bireyi düzene sokmaktadır. Bu mekanizmalar arasındaki “yol”u mekanlaştırarak bireyin bedenine esneklik kazandırmak mümkün müdür? Bedenimizin kent içindeki haritalamasını yaptığımız zaman belli noktaların transit geçiş noktası (örneğin vapur iskelesi), belli noktaların ise istasyon, yani dağılım noktası (örneğin Taşkışla) olduğunu gördük. Hareket halinde olma biçimiyle birey kendi kentini tanımlamaktadır. Birey başka hareket biçimleriyle kenti ve konutu yeniden tanımlayabilir mi? Bu hegemonyanın parçalanması ve gücünü yitirmesi anlamına gelir mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder