YAŞAM___KONUT
İnsanın benliğinin ve bu benliğe bağlı olarak tanımladığı varoluşsal mekanın ortak merkezinde, barınma kavramı yer alır. Barınma kavramının bu merkezi durumu; mimari mekanın üretilmesi sürecinde, “konut”u insan yaşantısının merkezi yapar. Temelden yaşamla konut arasında kurulan bu bağ; konuta ilişkin yapılacak her türlü değerlendirmede, yaşamı şekillendiren parametrelerin dikkatle incelenmesini gerektirir.
TOPLUMSAL YAŞAM___KENTSEL KONUT
Kentlerin günümüzdeki durumu değerlendirilerek, konut ve yaşam arasındaki bu ilişki “kent” ölçeğine aktarıldığında, insanların ilişkideki yerini topluluklar, kitleler alır. Dolayısıyla kentsel konut üretiminde belirleyici olan, toplumların yaşamlarıdır. Bu üretime ilişkin sorunlar da, öncelikle toplumsal yaşamın sorunlarıdır ve konuttan önce yaşam üzerinden incelenmelidir.
Yeni bir kentsel konut modeli uygulamasında; yapısal bileşenlerden oluşan doku, toplumsal yaşamın parametrelerinin sisteme dahil olmasıyla birlikte çeşitli şekillerde deforme olmaya başlar. Bu deformasyon, mekanla insanın iletişim kurmasının yöntemidir ve bu iletişimden doğan ilişkiler modele -dolayısıyla kente- kimlik kazandırır, onu tanımlar.
Süreç içerisinde toplumsal yaşam; yeni kavramların ortaya çıkışı, yeni gelişmelerin, değişmelerin yaşanması ve yönetimlerin bu durumlar karşısında takındığı tutuma bağlı olarak değişir. Yaşamın bu şekilde, sürekli bir devinim içerisinde olduğu söylenebilir. Bu nedenle dünün yaşamının gereksinimlerine uygun olarak üretilmiş olan konutlar, bugünün yeni ihtiyaçlarına cevap veremeyebilir. İşte bu durumda değişen toplumsal yaşam, deformasyonların aşırılaşmasını önlemek adına; “yeni konut modelleri” üretimini ve eski konut modellerinin günün yaşam koşullarına uyum sağlayabilmesi için “dönüşüm projeleriyle” desteklenmesini gerektirir.
İSTANBUL___YENİ KENTSEL KONUT MODELLERİ / DÖNÜŞÜM PROJELERİ
İstanbul; kökeni 1945-50’lere kadar uzanan, küresel politik ve ekonomik dinamiklerin yerel politikaya dahil olmaya başlamasıyla birlikte oluşan göç dalgalarına ve buna bağlı olarak ortaya çıkan konut ihtiyacına paralel bir dizi değişim geçirmiştir. 50’lerde nüfusu yaklaşık 950 bin olan şehir; 1980’de 2.7 milyon, 1985’de 5.5 milyon, 2000’de 8.8 milyon ve 2010’da ise 12.7 milyon nüfusa ulaşmıştır. Bu süreçte, zaman zaman ortaya çıkan geçmişin konutuyla günün yaşantısı arasındaki gerilim, bugün kentsel konutla iligili sözü edilen pek çok problemi açıklamakta ve uzun yıllardır bitmek bilmeyen konut üretimine rasyonellik kazandırmaktadır.
Şehrin bu durumunun bilincinde olarak; “yeni kentsel konut modelleri” üzerinde çalışmak, geçmişte olduğu gibi mevcut konutlara ilişkin problemleri görmezden gelmeye devam etmeye devam edeceğinden ve nüfusun sadece çok küçük bir kesmine hitap edeceğinden, bu derece büyük bir kentin kentsel konuta ilişkin problemlerini değerlendirmekte yetersiz kalacaktır. Ayrıca yeni modellerin sahip olduğu ticari kimlik, modelin, çözmeyi hedeflediğinden daha da fazla probleme yaratmasına da yol açabilmektedir.
Yeni modellerin aksine “dönüşüm projeleri” mevcut konut dokusu üzerinde çalışmayı gerektirdiğinden ilk anda problemlere bir çözüm getirebilecekmiş gibi gözüksede; nüfusu 12.7 milyona ulaşmış bir kentin konuta ilişkin problemlerine etkin bir çözüm olmak için fazlasıyla geç başvurulmuş bir yöntemdir. Bu duruma ek olarak bu tip projeler, kimseyi yerinden etmeden, mevcut mekanları günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyeye getiriceği yerde; aksine birer yerinden etme ve yeniden sahiplendirme süreçlerine dönüşmüş, ticarileşmiştir.
Tüm bunlara ek olarak yeni üretilecek modellerin ve dönüşüm projelerinin, mevcut konut dokusuyla kamusal mekanda kuracağı ilişkiden doğabilecek sorunlar da, kendini duvarların veya güvenlik görevlilerinin arkasına saklayan uygulamalara dönüşmelerine neden olabilir.
KAMUSAL MEKANDA BAŞLAYAN SÜREÇ
Yeni modellere ve dönüşüm projelerine ilişkin bu gibi olumsuzluklardan bahsedilebilecek, 12.7 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da, kentsel konuta ilişkin en temel problem mevcutta var olan ve toplumsal yaşantının bugününe uyum sağlayamayan konut stoğunun değerlendirilmesi noktasında yoğunlaşmaktadır. Günlük yaşam, insanları kamusal mekanlardan git gide daha da koparmakta ve bu durum insanları gün geçtikçe evlerine hapsetmektedir. Geçmişin konutlarının bu gibi bir kullanıma ayak uyduramaması, maddi durumu nispeten iyi insanları yeni konut alanlarına doğru yönlendirmekte ve bu harekette sürekli yeni konut üretimini tetiklemektedir.
Bu doğrultuda merkezi konut olan ve yollarla kente,kamusal alana doğru genişleyen bir varoluşsal mekan kurgusu üzerinden, kamusal mekan kullanımı pratiği elde edilmesinin, mevcut konut stoğu üzerinde olumlu bir etki yaratması ihtimali değerlendirilebilir. Uygun şartlar sağlanırsa, kamusal mekandan başlayıp, konut yakın çevresine ve konuta doğru bir iyileşme öngörülebilir.
İŞTE ANCAK O İNSANLAR “FARK ETMEZ” DİYEREK, BİR SINIFIN VEYA BİR GRUBUN AİDİYET İŞARETLERİNİ TAŞIMAYAN KONUTLARA GİRİP OTURMAYA BAŞLIYORLAR. Arredamento Mimarlık 2010/11.... İhsan Bilgin
BURADA, “ÖZEL HİÇBİR ŞEY YOKTUR, BENİM EVİM DIŞINDA TABİ, BAŞKA BİR YER YOK... HİÇBİR YER YOK”. Kent İçinde Yürümek....De Carteau, M
Özgür Gültekin / Ayşe Şahin
İnsanın benliğinin ve bu benliğe bağlı olarak tanımladığı varoluşsal mekanın ortak merkezinde, barınma kavramı yer alır. Barınma kavramının bu merkezi durumu; mimari mekanın üretilmesi sürecinde, “konut”u insan yaşantısının merkezi yapar. Temelden yaşamla konut arasında kurulan bu bağ; konuta ilişkin yapılacak her türlü değerlendirmede, yaşamı şekillendiren parametrelerin dikkatle incelenmesini gerektirir.
TOPLUMSAL YAŞAM___KENTSEL KONUT
Kentlerin günümüzdeki durumu değerlendirilerek, konut ve yaşam arasındaki bu ilişki “kent” ölçeğine aktarıldığında, insanların ilişkideki yerini topluluklar, kitleler alır. Dolayısıyla kentsel konut üretiminde belirleyici olan, toplumların yaşamlarıdır. Bu üretime ilişkin sorunlar da, öncelikle toplumsal yaşamın sorunlarıdır ve konuttan önce yaşam üzerinden incelenmelidir.
Yeni bir kentsel konut modeli uygulamasında; yapısal bileşenlerden oluşan doku, toplumsal yaşamın parametrelerinin sisteme dahil olmasıyla birlikte çeşitli şekillerde deforme olmaya başlar. Bu deformasyon, mekanla insanın iletişim kurmasının yöntemidir ve bu iletişimden doğan ilişkiler modele -dolayısıyla kente- kimlik kazandırır, onu tanımlar.
Süreç içerisinde toplumsal yaşam; yeni kavramların ortaya çıkışı, yeni gelişmelerin, değişmelerin yaşanması ve yönetimlerin bu durumlar karşısında takındığı tutuma bağlı olarak değişir. Yaşamın bu şekilde, sürekli bir devinim içerisinde olduğu söylenebilir. Bu nedenle dünün yaşamının gereksinimlerine uygun olarak üretilmiş olan konutlar, bugünün yeni ihtiyaçlarına cevap veremeyebilir. İşte bu durumda değişen toplumsal yaşam, deformasyonların aşırılaşmasını önlemek adına; “yeni konut modelleri” üretimini ve eski konut modellerinin günün yaşam koşullarına uyum sağlayabilmesi için “dönüşüm projeleriyle” desteklenmesini gerektirir.
İSTANBUL___YENİ KENTSEL KONUT MODELLERİ / DÖNÜŞÜM PROJELERİ
İstanbul; kökeni 1945-50’lere kadar uzanan, küresel politik ve ekonomik dinamiklerin yerel politikaya dahil olmaya başlamasıyla birlikte oluşan göç dalgalarına ve buna bağlı olarak ortaya çıkan konut ihtiyacına paralel bir dizi değişim geçirmiştir. 50’lerde nüfusu yaklaşık 950 bin olan şehir; 1980’de 2.7 milyon, 1985’de 5.5 milyon, 2000’de 8.8 milyon ve 2010’da ise 12.7 milyon nüfusa ulaşmıştır. Bu süreçte, zaman zaman ortaya çıkan geçmişin konutuyla günün yaşantısı arasındaki gerilim, bugün kentsel konutla iligili sözü edilen pek çok problemi açıklamakta ve uzun yıllardır bitmek bilmeyen konut üretimine rasyonellik kazandırmaktadır.
Şehrin bu durumunun bilincinde olarak; “yeni kentsel konut modelleri” üzerinde çalışmak, geçmişte olduğu gibi mevcut konutlara ilişkin problemleri görmezden gelmeye devam etmeye devam edeceğinden ve nüfusun sadece çok küçük bir kesmine hitap edeceğinden, bu derece büyük bir kentin kentsel konuta ilişkin problemlerini değerlendirmekte yetersiz kalacaktır. Ayrıca yeni modellerin sahip olduğu ticari kimlik, modelin, çözmeyi hedeflediğinden daha da fazla probleme yaratmasına da yol açabilmektedir.
Yeni modellerin aksine “dönüşüm projeleri” mevcut konut dokusu üzerinde çalışmayı gerektirdiğinden ilk anda problemlere bir çözüm getirebilecekmiş gibi gözüksede; nüfusu 12.7 milyona ulaşmış bir kentin konuta ilişkin problemlerine etkin bir çözüm olmak için fazlasıyla geç başvurulmuş bir yöntemdir. Bu duruma ek olarak bu tip projeler, kimseyi yerinden etmeden, mevcut mekanları günümüz ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyeye getiriceği yerde; aksine birer yerinden etme ve yeniden sahiplendirme süreçlerine dönüşmüş, ticarileşmiştir.
Tüm bunlara ek olarak yeni üretilecek modellerin ve dönüşüm projelerinin, mevcut konut dokusuyla kamusal mekanda kuracağı ilişkiden doğabilecek sorunlar da, kendini duvarların veya güvenlik görevlilerinin arkasına saklayan uygulamalara dönüşmelerine neden olabilir.
KAMUSAL MEKANDA BAŞLAYAN SÜREÇ
Yeni modellere ve dönüşüm projelerine ilişkin bu gibi olumsuzluklardan bahsedilebilecek, 12.7 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da, kentsel konuta ilişkin en temel problem mevcutta var olan ve toplumsal yaşantının bugününe uyum sağlayamayan konut stoğunun değerlendirilmesi noktasında yoğunlaşmaktadır. Günlük yaşam, insanları kamusal mekanlardan git gide daha da koparmakta ve bu durum insanları gün geçtikçe evlerine hapsetmektedir. Geçmişin konutlarının bu gibi bir kullanıma ayak uyduramaması, maddi durumu nispeten iyi insanları yeni konut alanlarına doğru yönlendirmekte ve bu harekette sürekli yeni konut üretimini tetiklemektedir.
Bu doğrultuda merkezi konut olan ve yollarla kente,kamusal alana doğru genişleyen bir varoluşsal mekan kurgusu üzerinden, kamusal mekan kullanımı pratiği elde edilmesinin, mevcut konut stoğu üzerinde olumlu bir etki yaratması ihtimali değerlendirilebilir. Uygun şartlar sağlanırsa, kamusal mekandan başlayıp, konut yakın çevresine ve konuta doğru bir iyileşme öngörülebilir.
İŞTE ANCAK O İNSANLAR “FARK ETMEZ” DİYEREK, BİR SINIFIN VEYA BİR GRUBUN AİDİYET İŞARETLERİNİ TAŞIMAYAN KONUTLARA GİRİP OTURMAYA BAŞLIYORLAR. Arredamento Mimarlık 2010/11.... İhsan Bilgin
BURADA, “ÖZEL HİÇBİR ŞEY YOKTUR, BENİM EVİM DIŞINDA TABİ, BAŞKA BİR YER YOK... HİÇBİR YER YOK”. Kent İçinde Yürümek....De Carteau, M
Özgür Gültekin / Ayşe Şahin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder