
1.hafta sunumu
Çok kültürlü metropol kent İstanbul artık tek parça halinde tanımlanamayan algı kavramlarımızı ölçek anlamında yitirdiğimiz bir kente dönüşmüştür. Tanımlayamadığımız ve algılayamadığımız her bileşen bizden uzak birer yerleşkeler örüntüsü...
Yahya Kemal'in dediği gibi;
sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul,
Görmediğim, gezmediğim hiçbir yer bir İstanbul artık pek çoklarımız için yok. Her şeye rağmen politik açılımlı İstanbul metropolun ardında bizi İstanbul olarak bir arada tutan bileşenlerin her birinin poetik kavramları ve nitelikleridir. Metropol omurgalarını tanımlayabildiği, benimsediği ve sahip çıkabildiği bunları politik yaptırımlarla ilişkilendirip çözüm üretebildiği kadar kaosun bir parçası olmaktan çıkıp İstanbul olarak kalacaktır.
Kentsel Konut Nerede?
Gündelik hayatımızı bir düşünelim: Yaşamayı seçtiğimiz bu şehirde günümüzün ne kadarı bir aktivite eşliğinde evimizde geçiyor? İçinde bulunduğumuz, karmaşık sistemleriyle bizi yoran ama aynı zamanda zengin bir yelpazeden istediğimizi seçmemize izin veren karmaşık bir şehirde, İstanbul’da yaşıyoruz. Ulaşım ve altyapı sorunları, kirlilik, anarşizim, kötü yapılaşma gibi etkenler yaşam konforumuzu düşürüyor. Bu dinamikler içinde günümüzün çalışan / okuyan, yani aktif insanının ihtiyaçlarını minimum süre içinde en üst düzeyde karşılanması durumu, konuta farklı bir bakış açısı geliştirmemizi gerektirebilir.
Günümüz konutuna geniş ölçüde baktığımızda, bu hızlı şehrin ritmine, kaosuna ayak uyduran –bazen de içinde savrulan- insanların evlerinde geçirdikleri süre kamusal alanlarda geçirilen zamanlara (mecburen) ekleniyor. 21. Yüzyıl insanı hızla gelişen teknolojiyi, üretimi, iletişim trafiğini İstanbul gölgesi altında yönlendiriyor ve takip ediyor. Tüm bu kompleksin içinde evinde bulunduğu zaman içinde, kentsel bütünlüğün ara maddesi olan bir konutu en faydalı şekilde kullanması çağımızın doğal gerekliliğinden biri oluyor. Bu da konutun kent içindeki olmazsa olmaz yerini daha dikkatli ve etkin bir şekilde düşünülüp yapılandırılması gerekliliğine dönüşüyor.
Bu çerçeve içinde konutun metropol yaşamı içinde ara bağlantı öğesi/mekanı olduğunun yadsınamayacağını düşünüyorum. Eski yerleşmelere baktığımızda komşuluk ilişkilerinin geliştiği organik yapılanmanın görüldüğü; kamusal alanların merkeze oturtulduğu bir model gözlemlenmektedir. Bu sistemin insan ilişkilerini yapay bir çerçeve içine sıkıştırmadan günümüze uyarlanması mümkün olabilir. Bu güncellenen modelde konut bireysel mahremiyetin merkezi, kontrol noktası, kamusal mekana açılan bir kapı niteliğinde; kentsel alanları anlamlandıran, geliştiren, canlı tutan yapı taşları olarak rol almalıdır. Konutun işlevi tüm kentsel yapıya cevap verirken gündelik hayatın angaryalarını ortadan kaldırmalı, kişideki aidiyet duygusunu azaltamadan üst düzeyde konfor sağlamalıdır.
Daha mikro bir bakış açısıyla konuta bakarsak günümüzde konutun işlevinin neleri karşılayacağı kamusal alanı nasıl besleyeceği soruları cevaplandırılmalıdır. Konutun konumu, diğer yaşam alanlarıyla ilişkileri, kamusal mekana akıcılığı gibi sorunlara/durumlara, sosyal ve bireysel ihtiyaçları yoğurarak dengeli bir şekilde cevap veren, kentin en küçük parçasını oluşturan konuta parçadan bütüne giden bir düşünceyle bakılarak irdelenmelidir.
- - Günümüz konutu metropolde yaşayan insanların ihtiyaçlarını hangi düzeyde karşılamalıdır?
- - Kamusal alan içinde konut mu, konut içinde kamusal alan mı?
- - Konutun işlevselliği kamusal alana aktarılabilir mi?
- - Yaşadığımız bölgenin sahip olduğumuz özel mekana nasıl bir yansıması var?
Birbiriyle doğru orantılı olarak ilerleyen konut ve göç artışı şehrin nüfusunu da dört katına çıkararak İstanbul’un içinde yeni, kentsel dokudan yoksun, sosyal altyapı ağına takılmadan kullanıcısında İstanbul hafızası oluşturmayan ve insan ihtiyaçlarının en temellerinden olan barınma unsuruna aynı anda hem en yakın ve hem de en uzak oldukları bölgeler oluşturmuştur. İstanbul’un içinde yeni, küçük konut kentleri kurulurken bu sayede ‘İstanbullu olmak’ sözü tartışılır hale gelmiştir. Zaten göçle İstanbul’a yeni katılan insanlar, düşük fiyatlara vaad edilen bu konutlar ile kentin çeperlerine takılıp henüz karşı kıtaya ulaşamaz olmuşlardır.
Konut piyasasındaki bu artış ve dönüşüm , 1950’lerde başlayan nüfus artışıyla ortaya çıkan gecekondu kavramıyla da arasına yüksek bloklar çekerek , bir bölgedeki farklı kullanıcı tipleri arasında meydana gelen gelir kutuplaşmasını tek karede ortaya sermektedir. Henüz bu dalganın yayılımı sürmekte olduğundan sonuçlarıyla net olarak karşılaşamasakta, neden olacağı toplumsal ve mekansal çatışmaların sinyallerini gün geçtikçe daha da görmekteyiz.
Geleceği düşünmeden, varolanın üzerine mevcutu yerinden ederek ya da kendine yeni yerler bulup genişleme mantığıyla yayılan günümüz konut dokusu, kentsel boşluk kavramını yok saymaktadır. Kentin geleceği dahilinde düşünülerek bırakılan boşlukları, ortak alan kullanımlarını, tarihi dokuyu göz ardı eden, İstanbul’a eklenirken kent potansiyellerini dikkate almayan, gündelik yaşantı içinde konut kullanım sürelerinin en aza indiği bu günlerde, kullanıcı eylemlerini de en aza indirerek barınma kavramını sorgulatan bu akımın bir patlama ve evrimle noktasına sahip olduğu ve onu beklemekte olduğumuz hissedilmektedir. Fakat bu süreç içerisinde İstanbul en az zararla nasıl çıkabilir sorusunun cevaplanması ve önlemlerinin alınması gereken en önemli noktadır.
Selin Şentürk
Bir illüzyonist avcunun içine bir mendil saklar. Ve çekmeye başladığında birbirine bağlı, farklı renklerde pek çok mendil çıkar avcunun içinden. Mimarlık üzerinden kent-konut tartışmasını da bu illüzyona benzetiyorum.
Konunun ‘Kentsel Konut’ olması, kent-konut, kentli-konut ikilemelerini sorgulamaya itiyor beni. Bugünün kenti ve kent içinde öznenin davranışları ve bu davranışları içinde konutun biçimlenişi. Kentli kimdir? Nasıl bir yaşantı öngörür? Nasıl bir kamusallıkta varolabilir? Nasıl bir konuttur kentlinin konutu?
Gündelik hayatın radikalliği tek bir durum üzerinden konuşmayı olanaksız kılıyor gibi. Hele ki değişken ve devingen hayatlarımız içinde. Konut içinde yaşantı üzerinden, bu yaşantının kamusal yaşantıya sıçrayışları ya da tersten gelen bir etkiyle kamusal alandan konuta yönelen bir etkileşimler sorgulanabilir gibi duruyor. Yaşantının gündelik kesitleri içinde yaratabileceğimiz ara durumlar üzerinden bir tasarımcı olarak varolabiliriz gibi geliyor. Aslında konu tasarımcının varolma savaşından öte günümüz insanının, kentinin ve yaşantılarının içinde yaratılabilecek “mikro ölçekli, tekil ve çoğulcu uygulamalar”. Konut üzerinden beden-konut irdelemesinin yapılması, bu ilişkinin yaşantılar üzerindeki etkilerini sorgulamak, bireysel ve gündelik yaşantı üzerinden kent içindeki kamusallık sorgusuna geçmek..
Peki İstanbul kentinde konut? İstanbul üzerinden, su-kent oluşu üzerinden farklı su tiplerinin farklı konut tipleri oluşturduğunu söyleyebilir miyiz? Oluşturmadıysa sebeplerinin irdelenmesiyle su-kent ilişkisinin de katıldığı yeni bir konut modeli oluşturulabilir mi? Boğaz, haliç, kanallar.. farklı su durumlarının yaşantısal karşılıkları ve oluşturacağı konut tipleri..
Tuğçe Şahin.
Endüstri çağının beraberinde gelen ekonomik faaliyetler,yeni iş sahaları,göçler ve bunun akabinde kentlerde hızla artmaya başlayan ‘’konut sorunu’’ günümüzde de hala devam etmektedir. Bu sorunsalın çözümüne yönelik yapılan yetersiz çalışmalar ve aksine üzerine eklenen güncel sorunlar, bu konunun yeniden ve yeniden gözden geçirilmesine neden oluşturmaktadır. ’’İstanbul’’ bu bağlamda birçok sorunu (alt yapı,ulaşım,ekonomik dengesizlikler vb.) bünyesinde barındırırken, aynı zamanda ‘’konut sorunu’’nu acı bir biçimde sahiplenmektedir.
Farklı kültürlere, zengin bir tarihi geçmişe, kozmopolit bir yaşantıya, çarpık kentleşmeye vb. sahip bu kentte ne konutlar kendilerini ne de kent konutlarını artık taşıyamaz duruma gelmiştir. Olası ‘’felaket senaryoları ‘’ na(deprem,sel vb.) tamamen hazırlıksız kentli, İstanbul’un binlerce ‘’evsiz’’i gibi yakın geleceğin milyonlarca ‘’evsiz’’i konumunda olacaktır. Bu noktada mimara düşen görevler şüphesiz fazladır. Fakat öncelikle mimarın kentli ile ilişkisi sorgulanmalıdır. Bu ilişkinin nasıl olması gerektiği ve bilinçlendirme süreci daha hızlı nasıl oluşturulabilir,soruları cevap bulmalıdır. Ölçeği daralttıkça karşımıza çıkacak sorular çeşitlenecektir:
Evsizlerin, farklı kültür ve statüdeki bireylerin en insani hakları olan ‘’konut’’ ihtiyaçlarına ‘’tek-tip’’ leşmeden uzak nasıl cevap verilmelidir?
21.yy’ ın konutları S.O.S veren bu kentin yükünü azaltarak kendi kendine nasıl yetebilmelidir?
Teknoloji çağının mimarları olarak bizler de geleceğin bir nevi kahinleri olmalıyız. Sorunsallara cevap ve çözümlerimizi ararken ‘’yeni yapı teknolojileri’’ ne (future systems) ilgimiz şu an nerede veya nerede olmalıdır? Tartışmalıyız.
NAZLI TAŞTEKİN